Yazı içindekiler
Sorunların çözümü bakış açımızda mı saklı?
Hepimizin hayatında problemler oluyor ve bu problemlerin çözümü kimi zaman kolay, kimi zaman zor oluyor. Fakat hepimiz bu sorundan kurtulup bir çözüm bulma isteğinde oluyoruz. Peki bu sorunların çözümü için karşımızdaki kişinin davranışlarını değiştirmesini beklemek yerine, sorunlara nasıl baktığımıza odaklansak çözebilir miyiz?
Bazen sorun olarak değerlendirdiğimiz olaylara farklı bir açıdan bakarak yaşadığımız şeyleri daha kabul edilebilir görebilir miyiz? Yaşadığımız olaylarda bizi kıran, öfkelendiren, anlaşılmadığımızı hissettiren insanlar ya da durumlar olur ve o durumları değiştirmek sanki bizim problemimizi çözecek gibi gelir çünkü o sorunları değiştirmek isteriz ve “Ailemin davranışları, sevgilimin tavırları, arkadaşlarımın tutumları değişsin.” deriz.
İçimizde, “Bu yaptıkları davranışlar beni üzdü. Bana haksızlık ettiler.” gibi birçok cümle vardır. Belki de bu konuda fazlasıyla haklısınızdır. Fakat çözümü dışarıda aramak ve dışarının değişmesini beklemek bizi kalıcı ve nihai sonuca ulaştırmaz. Çünkü biz olaylara problem olarak bakmaya devam ettikçe biri gelir ve biri gider. Daha mutlu ve çözüm odaklı olmak için nasıl bakmak gerekir gelin bunu konuşalım.
Yaşadığınız şey gerçek bir problem mi yoksa siz mi öyle görüyorsunuz?
Hayatınızda yaşadığınız olayın sizi olumsuz etkilemesi, çıkmaza sokması tabii ki buna problem demeniz için yeterlidir. Bunun başkaları tarafından küçük ya da büyük olarak ölçülmesi ya da onaylanması pek önemli değildir. Fakat önemli olan nokta bunu çözüme ulaştırırken ne kadar rasyonel değerlendirdiğiniz. Demek istediğim şeyi şu şekilde örneklendireyim, Örneğin topluluk önünde konuşmak sizin için korkunç ve utanç verici bir durum ve bunu yapmanız gerekiyor, o zaman bu durum sizin için kocaman bir sorun teşkil etmektedir. Peki olayı özelden genele çıkarıp şu şekilde bakalım, topluluk önünde konuşmak bir problem mi? Korkulacak ya da kaçılacak bir durum mu? Eğer bu korkunç bir durum olsaydı bunu zevkle yapan birçok insan olmazdı yani demek ki bu olay bir problem değil. Sizin bu olayı değerlendirmeniz ve bu olaya karşı geliştirdiğiniz düşünceniz bunu bir problem olarak algılamanızı sağlıyor.
Peki tamam da bu benim korkumu ya da sorunumu yinede geçirmeyecek diyebilirsiniz. Fakat yaşanılan sorunun rasyonel olarak değilde sizin düşüncenizden dolayı bir sorun olarak algılandığını gördüğünüz zaman aslında o sorunu hafifleten bir bakış açısı doğuruyor. Yani sabah arkadaşınızın size günaydın dememesi sizin için sorun oluşturabilir. Kafanızda bir sürü düşünce belirir, “acaba bir şey mi oldu? bana mı kızdı?” arada bir sorun mu var?” Bakın uğraşılacak ve çözülmesi gereken kısa da sürse, bir sorun. Peki sorunlarla kendinizi yemek yerine “belki de bana öyle geldi, sorarım kendisine” demek aslında yaşanılan şeyi çabucak değiştiriyor ve farklı bir bakış açısı kazandırıyor hatta bazen sorunu da ortadan kaldırıyor.
Bu verdiğim örnekleri siz hayatınızda yaşadığınız herhangi bir olay yerine koyarak, ne kadar rasyonel bir değerlendirme yaptığınızı ölçebilirsiniz.
Problemlerin varlığını kabul etmek
Stres, yoğunluk, kargaşa ve yetiştirilmesi gereken işler artık o kadar hayatımızın içinde ve normal ki, bu durumları pek sorgulamıyoruz ve onun yerine yorgun bünyemizi, isteksiz halimizi, tatsız ve tuzsuz oluşumuzu sorguluyoruz. Çünkü öyle olmaya hakkımız yokmuş gibi. “Neden hiçbir şey yapmak istemiyorum, yetişecek bir sürü iş var, neden gelen işi çabucak yapamadım, çocuklara vakit yeterince ayıramadım.” gibi sitemlerimiz oluyor ve başarısız olmaya tahammülümüz yok bu yüzden ufacık bir plan sekteye uğrasa zaman yönetimi elden kaçtı diye panikliyoruz ve kendimize hata yapma şansı tanımıyoruz. Bir şeyleri becerememe lüksümüz yok, bir sorun olduğunu kabul etmektense o sorunu görmezden gelip yaşamın akışında sessizce durmasını bekliyoruz. “Yeter ki bu kadar işimin arasında çıkıp beni oyalamasın da sonra döner bakarım.” diyoruz ama dönüp bakmıyoruz, ta ki artık ufacık bir bardaktan söylenen ufak bir sitemden patlayıncaya kadar. Ya da yataktan kalkacak hali kendimizde bulamaz duruma gelinceye kadar.
Evet hayatımızın akışı çok hızlandı, kullandığımız aygıtlar çok hızlı fakat biz o kadar hızlı değiliz. Bazen bu hızlı akışa yetişemiyoruz ve sorunlarımızı kabullenemiyoruz. Ortaya çıkan bir sorunu hemen çözmek, hatta mümkünse böyle bir problem çıkmasın istiyoruz.
Fakat hayatta problemler olur, bazen başarısız olunur; üstesinden gelmekte zorlanılan durumlar vardır. Çoğu zaman pes etmek de istenilir. Tabii ki bu duygular da başarı kadar doğal ve anlaşılabilir şeyler. Kendinize kaybetme ve başarısız olma lüksü verin çünkü bu sizin en doğal hakkınız. Bazen başarısızlıklar ve problemler başarıdan daha büyük bir değişim getirir. Yaşadığınız problem ve problemlere daha iyimser bir açıdan bakın. Polyannacılık yapın demiyorum, sadece sorunlar her zaman sadece sorun değildir diyorum. Problemlerin varlıklarına böyle bir bakış ile yaklaşmak da çözümün önemli bir yolu olur.
Zaman her şeyin ilacı mı?
Bizim kültürümüzde bu düşünce vardır. “Zamanla hallolur. Araya zaman girsin çözülür. Hiç olmadı üstüne bir uyu geçer.” denir. Peki gerçekten zaman sorunlarımızı çözer mi? Yaşanılan sorundan sonra biraz zaman tanımak iyidir ama sorunu zaman çözmez. O sorun karşısında hissettiğimiz yoğun duygular normale indikçe daha gerçekçi bakmaya başlarız, daha dışarıdan bir gözle yorum yapabiliriz. İşte bu durum sorunların çözümünde oldukça etkilidir. Biz de bunun adına zaman deriz. Hani yaşanılan bir acıdan sonra –zamanla soğuyacak- soğuma kelimesi kullanılır. Buradaki soğuma eşitlenen ve sağlıklı seviyeye gelen duygulardır. İçimiz soğuyunca gözümüzün önünde olan çözümü görürüz.
Bu yüzden yaşanılan sorunlara biraz zaman vermek ve sakinleşmeyi beklemek önemlidir. O sabrı sergilemeye özen göstermek gerekir. Çoğu zaman kendimizle kavga ediyoruz ama kendimize bağırıp çağıramıyoruz ya da onu terk etmiyoruz. Bekliyoruz, çaba gösteriyoruz ve düzeltmeye çalışıyoruz. İşte bu, yaşadığımız bütün sorunlar için geçerli. Bazen, bırakalım zamana o gerektiği zaman çözmüş oluyor.